18/09/2021
Okullar “Yüz Yüze Eğitim” e açıldı. Veliler, öğrenciler, öğretmenler ve
yöneticiler
mutlu. Seven ve özleyenlerin kavuşması gibi her kes mutlu.
Umarız Millî Eğitim Bakanı Sayın Mahmut Özer’in; “tüm kademelerde, haftada beş
gün yüz yüze tam zamanlı olarak eğitim” temennisi ve tüm eğitim bileşenlerinin
de bu
arzusu sekteye uğramaz.
“Kritik bir ortamda açılan okullarımızda, öncelikle hizmetli ve yardımcı
personel
eksiğinin ivedilikle giderilmesi gerekmektedir.”
Okulların açılması ile okul bahçelerinde stant kurularak sağlık gruplarının,
“aşı
olmayan ya da eksik doz aşı yaptıranların aşılarını tamamlamaları için” ikna
çalışmaları
yapması güzel ve olumlu bir düşüncedir. Fakat hala gerekli aşılarını
yaptırmayan ve
yaptırmakta inat eden, öğrencilerle bir araya gelmesi zorunlu olan; “öğretmen
ve okul
çalışanları” büyük risk içermektedir.
İlgili personelden aşı olmayanların ise, “haftada iki kez PCR testi yaptırması”
nda,
daha ilk haftada sorunlar yaşanmıştır. Kimi randevu, kimi de test sonucunu
zamanında
alamamıştır. Bakanlığımızın bu tür sıkıntıları daha pratik çözebilme yöntemleri
geliştirmesi
elzemdir.
Daha da kötüsü bu testi yaptıranlarda pozitif vakaların görülmesidir. Testi
pozitif
çıkan öğretmenlerin derse sokulmaması durumunda, ilgili derslik öğrencilerine
kimler ders
verecektir? Öğretmen vakaları arttıkça boş geçen dersler de çoğalacaktır. Bu
duruma nasıl bir
çözüm düşünülmüştür?
ABD başta olmak üzere birçok ülkede, aşı olmayanlara getirilen sert önlemlerin
çoğaldığını haberlerde izlemekteyiz. Hayatın normalleştirilmesi için eğitimin
normalleştirilmesi şarttır. O yüzden tüm sağlık önlemlerinin eksiksiz ve ivedi
alınarak
okulların açık tutulması çok önemlidir.
Bu ortamda, öğretmenlerimize, servis şoförlerine, servislerde görevli yardımcı
personele, okullardaki idari personele, kantin ve yemekhane çalışanlarına ve
eğitim-öğretim
ortamına dâhil olan tüm çalışanlara “aşı olma zorunluluğu” getirilmelidir. Bu
tedbir kamu
yararı ve biricik öğrencilerimizin sağlığı açısından elzemdir.
Umarız gelişmeler üzücü olmaz. Tüm öğrencilerimize, değerli eğitimcilerimize ve
ailelere sorunsuz verimli geçecek bir ders yılı diliyorum.
Diğer bir sorun da öğrenci ders kitaplarıdır. İki binli yıllarda, okullar
açıldığında ders
kitabı temini, içinden çıkılmaz bir karmaşa içindeydi. Öğrenciler birkaç aya
kadar kitaplarını
tamamlayamazdı. Mağdur ve bitkin düşerlerdi.
Üstelik her sınıfta farklı kaynaktan ders kitaplarının bulunması
eğitim-öğretimdeki
birlikteliği de zorlaştırmaktaydı. Devletin, ders kitaplarını ücretsiz olarak
basıp, zamanında
öğrencilere ulaştırması isabetli ve güzel bir uygulama olmuştur. Okul
yönetimlerini ve velileri
büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştır.
Bu uygulamayla birlikte, okullara kaynak kitap alma yasağı da getirilmişti.
Yani her
eğitim kurumu, devletin temin ettiği ücretsiz ders kitapları ile ders yapmaya
başladı.
Denetimlerle kaynak kitap alımı engellenerek veliler de masrafa sokulmaktan
kurtarıldı.
Uzun bir dönem sorunsuz yürüyen bu uygulama, zamanla işlerliğini yitirdi. Yasal
olmadığı halde, bir çok kurum ve öğretmen, devletin ücretsiz verdiği ders
kitaplarını tercih
etmeyerek, kaynak ders kitaplarına yöneldiler. Tabi bu artışta, “Maarif
Müfettişleri” nin teftiş
görevlerinin uhdelerinden alınmasında da büyük etki var. Çünkü okullar artık
teftiş
edilmemektedir.
Neden öğretmenler devletin verdiği ücretsiz ders kitaplarını tercih etmeyerek
velilere
yeniden fahiş fiyatlarla ders kitabı aldırmaktadırlar? Bu sorunun tek bir
nedeni olmayabilir.
Tanıdığım öğretmen ve yöneticiler, “Bakanlığın bastırdığı kitapların
güncelliğini
yitirdiğini, tekdüze olduğunu, öğrencinin ilgisini çekmediğini, müfredat
programlarına
cevap veremeyecek düzeyde olduğunu” söylemektedirler.
Kaynak kitap aldırmanın başka gerçek nedenleri de olabilir. Doğrusu, alanda
yapılacak
ciddi bir araştırma ile ortaya çıkacaktır.
Bu sorunun Milli Eğitim Bakanlığı tarafından araştırılarak sebebinin ortaya
konması
ve ona göre yol haritası çizmesi gerekmektedir. Çünkü her yıl devletin ücretsiz
dağıttığı
milyonlarca ders kitabı, büyük masraflarla, okullar açılmadan öğrenci
sıralarına konulmasına
rağmen, bazı kurumlarda hiç açılmadan dönüşüme gönderilmektedir.
Burada yapılacak en isabetli karar, önce nedenin ortaya konmasıdır. Sonra da;
Bakanlık ya ücretsiz ders kitabı basmaktan vaz geçerek tercihi okullara
bırakacaktır. Ya da
ders kitaplarındaki olumsuzlukları gidererek, ücretsiz basıp dağıtmaya devam
edip, kaynak
kitap alımını “kesinlikle” yasaklayacaktır. Şu an ortada iki uygulama
bulunmaktadır.
1.Devlet eliyle, devasa harcamalar yapılarak bastırılan ders kitaplarının
ücretsiz
verildiği halde tercih edilmeyerek heba edilmesi.
2. Ücretsiz ders kitabı verildiği halde okullar tarafından velilere büyük
masraflarla
yenide kaynak kitap aldırılması.
Artık bu ikilemin bir an evvel çözülmesi kaçınılmaz bir durumdur. Çünkü
devletin
devasa masraflarının heba edilmemesi, ya da velilerin gereksiz yere masrafa
sokulmaması
gerekir.
Bir eğitimci olarak kaynak israfının bir an evvel giderilmesini arzu ve temenni
etmekteyim. Eğitim, ihmal ve hata kabul etmez. Yanlışların telafisi zor, hatta
bazen
imkânsızdır. Yetkililer bizzat alanda çalışan, uygulamaların içinde bulunan;
öğrenci, yönetici
ve öğretmenlerin talep ve önerilerini dikkate almalıdır.
Eğitim tecrübe, gözlem, deney ve bilim işidir. Bunu herkes bilir, fakat
uygulamak
zordur. Eğitim doğruyu arayıp bulan ve kararlılıkla uygulayanların elinde
çağdaş hedefleri
yakalayacaktır.
Günümüzün eriştiği bilgi ve teknoloji düzeyi, çağdaş eğitimin gerektirdiği,
bilimsel ve
doğru değişiklikleri zorunlu kılmaktadır. Küçülen dünyamızda, büyümemiz ve
yarınlarımızın
aydınlığı çağdaş eğitim sayesinde olacaktır.
Sevgiyle kalın